İstanbul ilginç şehir. Trafik de ticaret de İstanbul'da okullara endeksli neredeyse. Yaz mevsimi boyunca otomobil satıcılarından tutun da şehirlerarası otobüs firmalarına kadar geniş bir kitle okulların açılmasını bekliyor. Peki okullar açılınca ne oluyor? Bu sefer de herkes okullar tatile girinceye kadar trafiği konuşuyor. Okullar açıldıktan sonra sabahları trafiğin ne kadar yoğun olduğu, on dakikada gidilecek yolun bir saatten fazla sürdüğü, bunun sebebinin de okul taşıtlarının olduğu neredeyse her ortamda dile getiriliyor.
Peki nedir suçu bu okul taşıtlarının? Bu araçlar değil midir hepimizin gözü gibi sakındığı çocuklarımızı okullara taşıyanlar? Sizleri bilmem ama ben kızımız Aylin'i okula götüren servis aracına ve kaptanına müteşekkirim. Aylin'in servisi çok değil beş dakika geciktiğinde eşim de ben de telaşlanıyoruz. Sanki o trafiği tıkayan taşıtlardan biri gelip de Aylin'i okula götürmeyecekmiş, evde bırakacakmış gibi geliyor ikimize de.
Bu hadise bir kısır döngü gibi sürüyor duruyor. Biz ofislerimizde okul taşıtlarının trafiği tıkadığını ve bundan dolayı işe geç geldiğimizi konuşurken, okul araçları çocuklarımızı almaya geç geldiğinde endişeleniyoruz. Yani hayatımızda vazgeçilmez olan şeyler yeri,zamanı geldiğinde gecikmelerimizin bahaneleri haline geliyor birden bire.
İşte İstanbul ne kadar ilginç bir şehirse insanlar da o denli ilginç. Bu dünyada zaman değil midir aslında değiştiremeyeceğimizin şeylerin başında gelen? Zamanı değiştirebilen; uzatıp kısaltabilen bir tek kişi var mıdır tarihte? 24 saati bir dakika az yada çok yaşamak olası mıdır? Cevapları herkes biliyor ama ben yine kayıtlara geçsin diye yine de söyleyeyim: Hayır, hem de kocamanından bir hayır.
O zaman ne yapmalı da bir çok kişinin kıskacından kurtulmaya çalıştığı zamansızlık problemini ortadan kaldırmalı?
Ben yazılarımda sizlere hep bir çözüm sunmaya gayret ettiğim için merakınızı daha fazla arttırmadan cevabı vereyim: Sorunun çözümü aslında hem çok basit hem de çok zor. Ben de bunu ilk duyduğumda bir anlam verememiştim. Bilmece gibi bir şey; hem basit hem de zor. Nasıl bir şeydir bu?
Zamansızlıktan yakınan, her işinin acil olduğunu söyleyen, ailesine ve sevdiklerine zaman ayıramayanların reçetesinde ilk olarak "Kişisel Hedeflerin Belirlenmesi" var. Hayattan beklentilerini belirlememiş bir kişinin rüzgarda oradan buraya savrulan bir yapraktan farkı kalmıyor. Sabah kalktığında yapacağı işlerin önceliklerini belirlemeden güne başlamak insanı en çok yoran şeylerin başında geliyor. Kendisini üstlerinden, astlarından, paralel seviyedeki iş arkadaşlarından, eşinden, çocuklarından gelecek taleplerin yerine getirilmesine adamış özverili (!) kişilerin yorgunluğu her geçen gün artarken hayattan beklentileri de her geçen gün azalıyor.
Hedeflerin belirlenmesi ile ilgili bir çok kitap, makale, eğitim programı vb bir çok materyal mevcut. İlgi duyanlar için http://www.amazon.com çok iyi bir kaynak. Ayrıca Türkçe'ye de çevrilmiş bir çok kitap var bu konuda.
Ben yine de hedeflerini belirlemek için ne yapması gerektiğini merak edenlere kısaca aşağıdakileri öneriyorum:
1.) Öncelikle hayattan gerçekten ne beklediğinizi belirleyin,
2.) Hayattan ne beklediğinizi belirledikten sonra bunun hakikaten beklentilerinizi tamamen karşılayıp karşıladığını bir kere daha sorgulayın,
3.) İkinci defa gözden geçirip belirlediğiniz hedeflerinizin her birine ulaşmak için yapmanız gereken en önemli ilk on konuyu saptayın. Bu konuları önem sırasına göre listeleyin. Her biri için uygulama tarihlerini yazın. Hedeflerinizi sıralarken cümlelerinizi öznesine kendinizi koyarak geniş zamanda ve olumsuzluk eki kullanmadan yazın. Örneğin "İşe geç kalma" yada "İşe geç kalmayacağım" vb yerine "İşe zamanında geliyorum" diye yazın. Veya "projeyi bitirmeliyiz yerine Projeyi .... tarihinde bitiriyorum" diyin. Bu kural bilinçaltının çalışması için hayati önem taşıyor. Çünkü bilinçaltı geniş zamanda ve birinci tekil şahıs kullanılarak yazılan cümlelerle söylenenleri yapılacak diye algılıyor.
4.) Hedeflerinizi her gün yatağa gitmeden önce boş bir kağıda yazın. Hedeflerinizi yazarken bir önceki gün ne yazdığınıza bakmayın. Çünkü hedeflerinizin önem sırası içinde bulunduğunuz duruma göre değişebilir. Yatağa gitmeden önce hedefleri yazmak çok önemli. Zira bilinçaltınız siz uykudayken de çalışıyor ve yatağa gitmeden önce yazdığınız hedeflerinize nasıl ulaşacağını düşünüyor.
5.) Hedefleri bitiş sürelerini belirledikten sonra iş geliyor bunları gerçekleştirmeye. Bunun için de en önemli konu uygun zamanlamanın yapılması. Bazıları buna zamanın yönetimi de diyorlar. Ancak 24 saatten az veya çok olamayan bir günü nasıl yönetebilirsiniz? Asıl olan zamanın değil de kişinin kendisinin yönetimi değil midir? "Evet, bu doğru" dediğinizi duyar gibiyim?
Kişinin kendini yönetmesi içinde konunun sorumluluğunu üstlenmesi büyük önem taşıyor. "Ben bu işi başarıyorum" diyen kişinin kendisini zamana uydurmak için yönetmesi çok daha kolay oluyor. Ben bunu ilk duyduğumda uygulamanın zor olacağını zannetmiştim. Ama dediğim gibi insan sorumluluğunu aldığında iş çok kolaylaşıyor. Kişinin kendisini yönetmesi için ilk olarak önemli ve acil olaylar arasındaki farkı iyi kavraması gerekiyor.
Genellikle yapılan hata acil ile önemli işlerin karıştırılması oluyor. Aman bu iş acil, şu işi yetiştirmem gerekir derken aslında umutlarını ve beklentilerini yok ediyor bir çok insan. Eğer bu konuda tuzağa düşmek istemiyorsanız size önerim öncelikle işleri aşağıdaki gibi kategorize etmeniz olacak:
1.) Önemli ve acil
2.) Önemli ama acil değil
3.) Önemli değil ama acil
4.) Önemli de değil acil de değil
Bunu yaptıktan sonra dikkatinizi önemli ama acil olmayanlara yoğunlaştırmanız çok önemli. Bu kategorideki işler gelecekteki projeler, gelişim için gerekli eğitimler, araştırmalar, kitap okuma, kendinize vakit ayırıp dinlenme, ailenizle birlikte olmak vb konuları kapsıyor. Başarı için hedef koymak gerekir dedik az önce. İşte üçüncü gruptaki işler aslında hedeflere ulaşmak için yapılması gereken işleri kapsıyor. İnsan acil işleri nedeniyle bu gruba yeterli zaman ayıramadığında zamanla köreliyor ve bir süre sonra istemeden de olsa trafiği tıkadığı için öğrenci araçlarını suçlamaya başlıyor.
Sonuç olarak İstanbul'da yaşayıp geciktiğinde trafiği bahane etmek istemeyenlere en kısa sürede hedeflerini belirleyip hedeflerine ulaşmak için kendilerini programlamalarını tavsiye ediyorum. "Ben İstanbul'da yaşamıyorum benim halim ne olacak?" diye soranlara da iyi haberim var. Bu formül sadece İstanbul da değil dünyanın her köşesinde geçerli ve her yerde de ücretsiz. Yalnız formülü alıp uygulamak, İstanbul'da da, Tokyo'da da, Paris'te de inanmaya ve sürekli çalışmaya bağlı. Ve bu formül sadece kişiler için değil, firmalar için hatta ülkeler için de geçerli oluyor. Bunun en güzel örneklerinden biri Japonya. Japon hükümeti 1950,1960,1970 ve 1980 yıllarında koyduğu on yıllık hedeflerle önce tekstilde sonra da sırasıyla demir çelikte, otomotivde ve elektronikte dünya devi oldu. II.Dünya savaşından yenik çıkan, nüfusunun büyük bir bölümünü savaşta kaybeden, petrol vb doğal zenginliği bulunmayan Japonya hedef koyup, sorumluk alıp çalışarak hayallerine ulaştı.
Napolyon'nun dediği gibi savaşların kaderini beş dakikalık bir süre belirliyor. Hedefine ulaşmak için önceden çalışan kişi beş dakikalık sürede farkı yaratıp savaşı kazanıyor. Farkı yaratamayan da şikayet etmek için yeni yeni konular arayıp duruyor.